Konu iç politikadan fazlasıyla bağımsız olduğu için SİT forumuna açmaya gerek görmedim. Adminler burada konuşulmasını uygun görmezlerse bir zahmet taşırlar artık.
Biz gündemin sürekli değişmesine alışkın bir ülkeyiz. Ancak global anlamda bu denli yoğun gündem pek olmazdı. Her gün bir açıklama, her gün bir tehdit, karşılıklı diplomatik hamleler, askeri müdahaleler, ekonomik kavgalar derken karamsar bir ortam oluştu. Ben de bundan fazlasıyla nasiplendim sanıyorum. Biraz çocuk sahibi olmanın verdiği yük de var galiba üzerimde.
Ne I. Dünya Savaşı ne de II. Dünya Savaşı kan emiciler açısından net bir sonuç doğurabildi. Eninde sonunda bir paylaşım yapıldı belki ancak bu paylaşım belli bir süre için geçerli oldu. Bugün tüm Dünya'da dengeler değişmiş, yeni güç odakları ortaya çıkmış vaziyette. Her iki savaşa da katılmamış ülkeler, felaket senaryolarına göre hazırlıklarını yaptılar, yapıyorlar ve bugün eskisinden çok daha yoğun ve fazla şekilde III. Dünya Savaşı ihtimalleri konuşulur oldu.
Büyük bir savaş kopacağına ilişkin ortada bolca emare var. Ancak bu konunun iyice dillendirilmeye başlanması Kuzey Kore ile yaşanan gerginlik oldu. Kuzey Kore'nin elinde çok ciddi bir nükleer güç olduğu ve bu ülkeyi asıl arkalayan ülkenin Çin olduğunun ortaya çıkmasından sonra (ki konuya ilgi duyanlar zaten farkındalardı) savaş olasılığı ABD-K.Kore'den ziyade ABD-Çin ekseninde tartışılmaya başlandı. Ancak asıl mesele Kuzey Kore'nin ABD'ye nükleer başlıkla saldırabilecek bir güce sahip olması mı yoksa Çin ile ABD arasında yaşanmakta olan ekonomik kriz mi?
Bu ekonomik bunaltmadan nasiplenen başka ülkelerde var elbette. İran ve Rusya sürekli olarak yaptırımlarla karşılaşıyor ve/veya yeni yaptırım tehditleri alıyor.
Kronolojik bir sıralama yapamadım. Meydana gelen gelişmeler benim izlenimlerime göre aşağıdaki gibi,
-Rusya, Ukrayna'ya girdi. Kırım'ı ilhak etti. Karadenizdeki en büyük limanı eline geçirmiş oldu. Bölgedeki askeri gücünü aşama aşama artırıyor.
-Çin, uzun yıllar boyunca tüm gelirlerini ABD hazine bonosu üzerinden değerlendiriyordu. Son 10 yıla yakın bir süredir bu yolu tutmayı bırakmaya başladı. Altın rezervlerini artırıyor.
-Çin altın rezervlerini artırırken, bir yandan da Yuan üzerinden ticaret yapmak için mekanizmalar geliştirmeye başladı. Uzakdoğu Asya'da USD yerine Yuan üzerinden ticaret anlaşmaları imzalıyorlar. Bu sayede USD'ye olan bağımlılığı azaltmak ve hatta alternatif bir para birimi yaratmak derdinde oldukları söyleniyor.
-İran, Çin'in Yuan üzerinden ticaret yapıyor olmasından son derece memnun. USD ile al sat yapmak konusunda sürekli olarak ABD yaptırımlarına takıldıkları için Çin'in Yuan ile yapılacak ticaret konusundaki taleplerine olumlu cevap verdiler.
-Arap ülkeleri (özellikle Suudi Arabistan) petrol arzını azalttığı dönemde İran, Uzak Doğu Asya petrol pazarında hakim tedarikçi konumuna geldi. Arap ülkeleri bu pazardaki etkinliklerini kaybetti.
-Rusya, Kırım ilhakı sonrasında AB ve ABD üzerinden gelen yaptırımlardan bunalmış vaziyetteler. Zaten izole edilmeye çalışılan bir ülke olarak Ruble ile alış veriş yapmayı tercih ediyorlar. Hatta bu konuda Ruble-TL olarak ticaret yapılması için mekanizmaları Türkiye ile de kurdular. Ancak Ruble dünya genelinde, hitap ettiği coğrafyalar açısından pek ticaret konu olabilecek bir para birimi değil. Rusların bu yüzden Çin'in Yuan hamlesine destek verdikleri söyleniyor.
-ABD, Çin'in kendisini açığa çıkartan Yuan hamlesinden anormal rahatsız. Trump göreve gelir gelmez ilk iş İran ile yapılan anlaşmayı kabul etmeyeceğini ve anlaşmayı bozacağını dile getirdi. İran'ın, Çin ile Yuan üzerinden ticaret yaparak sözde ABD ambargosunu delmesi, ABD'yi rahatsız ediyor.
-İran nüfus alanını genişletmek için, ABD'nin Irak'tan göreceli çekilmesinden faydalandı. Bir anda Irak Hükümeti, İran'ın yörüngesinde hareket eden bir yapıya döndü.
-İran Yemen'de, Suudi Arabistan ile ihtilaf halinde. Ara ara füzeler, bombalar karşılıklı olarak atılıyor.
-ABD İran'ın bu bölgede etkinliğini artırmasından rahatsız. Bu rahatsızlığın katmerli şekilde artma nedenlerinden birisi de doğal müttefiki İsrail'in bölgesel çıkarları elbette. İsrail için İran büyük bir tehdit.
-Aynı zamanda ABD'nin büyük petrol tedarikçisi ve ABD'ye göbekten bağlı olan Suudi Arabistan, İran'ın hem Yemen üzerindeki etkisinden hem de Irak'ta meydana gelen defacto bir güdümlü hükümetten çekiniyor, bunu kendi çıkarlarına karşı bir hamle olarak görüyor.
-Suriye İç Savaşı esnasında, Rusya, SSCB'nin dağılmasından bu yana ilk kez güneye net şekilde inmek istedi ve bunu başardı. ABD dahil hiç bir ülke gık diyemedi. Hatta Rusya askeri anlamda gövde gösterisi yapmak için Hazar Denizi'nden defalarca yön değiştirerek füze attı, şov yaptı.
-İran, Suriye topraklarındaki askeri gücünü milisler yoluyla ve lokal savaşçılarla artırıyor.
-ABD, Kuzey Irak'ta yapılan referanduma göz yumdu. Barzani gibi feodal bir aşiret liderinin kendi kafasına buyruk bağımsızlık referandumu yapması mümkün değildi. Her 2 Körfez müdahalesi sonucuunda dağıtılmış Irak'ın kuzeyinde ABD petrolü kendi tekeline almak ve Akdeniz'e çıkarmak için bir deneme yaptı. Başarısız oldu. İran, İran etkisindeki Irak ve Türkiye buna müsade etmedi.
-Kuzey Irak kartı boşa çıkan ABD, kendi planına sadık kalarak sıra atlattı. Daha önceden palazlandırdığı DEAŞ üzerinden Suriye'de, PYD'yi kullanarak koridor açmaya çalıştı. Bu koridorun en büyük tehdit yaratacağı ülke Türkiye'ydi. Türkiye'nin müdahalesini engellemek için Türkiye içerisinde hendek savaşları vs. adı altında hareketliliklerin fitili ateşlendi.
-Darbe girişimi, hendek savaşları vs. ile oyalanan Türkiye'nin dibinde bir yapı oluşturuldu.
-Türkiye bu tehdide karşı 2 operasyon düzenledi. (Fırat Kalkanı ve Zeytin Dalı) Yeni operasyonlarında olacağını ifade etti.
-Rusya, Türkiye'nin bu hamlelerine kayıtsız kaldı. Hava sahasını açtı. Müdahale etmedi.
-İran, Türkiye'nin bölgede nüfuzunun artmasından ve masadaki oyuncu sayısının artmasından rahatsız olsa da, uzun vadede kendisine de PEJAK üzerinden tehdit oluşturacak ve İran'ın önünde baraj oluşturacak bir Kürt yapılanmasının bertaraf edilmesinden içten içe memnun. O yüzdendir ki karşıyım dese de yüksek perdeden bir kampanya yürütmüyor.
-Suriye'de rejim, kendi toprakları olduğundan yüksek perdeden konuşuyor olsa da özellikle Zeytin Dalı operasyonunda, Afrin'e kendi milislerini sokmadı. Göstermelik bir hareket yapıp durdu. Muhtemeldir ki şov amaçlıydı ve Türkiye-Rusya arasındaki anlaşmanın bir parçasıydı.
-Çin devlet başkanı 3-5 ay önce binlerce askerin önünde "Savaşa hazır olun. Ölmekten korkmayın." dedi.
-İngilizler, ABD'ye kaybettikleri Orta Doğu'da etkin bir güç olarak geriye dönmek istiyorlar. Özellikle Brexit sonrasında bir çok alternatifi değerlendirmeye başladılar. Türkiye ile İngiltere arasında sıcak mesajlar karşılıklı olarak bir süredir veriliyor. (Özellikle serbest ticaret anlaşmaları vs. üzerinden)
-Almanya ve Fransa, Orta Doğu'da pasifize edilmiş vaziyetteler. Almanya zaten hiç bir zaman tam olarak bir hakimiyet yaratamadığı bölgede hiç değilse AB olarak masada olmak istiyordu. Bu imkanı Astana, Soçi ve Cenevre ile kaybetti. Fransızlar ise geçmişte sömürge güç olarak bulundukları bölgede tam olarak devre dışı kalmış olmanın rahatsızlığı içerisindeler. (Özellikle Arap Baharı döneminde, Libya'da Kaddafi yıkılır yıkılmaz İngiliz başbakanı ve Fransız cumhurbaşkanının aynı uçakla paldır küldür bölgeye gitmeleri 1900'lerin 2 büyük sömürgecisinin aktivite artırma çabasıydı.)
-ABD yıllardır belli bir sınırda tuttuğu askeri harcamalarını, hesapsız şekilde artırmaya başladı. Bu bütçe artışı bir çok analist tarafından savaş dönemi yatırımlarına benzetildi.
-Almanya'da hazırlanan raporlarda Alman ordusunun durumunun içler acısı olduğu, büyük teknolojiye sahip olmalarına karşın kendi ordularına yatırım yapmadıkları dile getirilmeye başlandı. Bu konuda hamleler yapılması bekleniyor.
-Daha genel olarak AB ülkelerinde nasyonalist akımlar ve ırkçılık güçleniyor.
-Doğu ülkelerinde ise bıkkınlık, bezmişlik ve sinir hakim. Sömürülmenin verdiği bir kin birikimi var.
-ABD, Körfez ülkelerini kendi politikaları çerçevesinde konsolide etmeye çalıştı ve başarılı da oldu. Katar'ın anlık izolasyonu, Suudi Arabistan'la imzalanan 1,5milyarUSD değerindeki silah satış sözleşmesi, hemen arkasından bu sefer Katar'a satılan uçaklar, silahlar.
-Katar'ı izolasyona tabi tutan Arap ülkelerinin yayınladıkları manifestoda Katar'da bulunan Türk üssünün kapatılmasını istemeleri dikkat çekici bir harekettir. Bu bölgede belli ki başka bir güç istemiyorlar. Ya da ABD istemiyor.
Global dünya, iletişim devri ve büyük güçlerin birbirleri ile temastan kaçınmaları ile büyük bir savaş olmaksızın 73 yıllık bir suskunluk sonunda bir savaşın eşiğine gelmiş gibi gözüküyoruz. I. Dünya Savaşı sonrasında cetvelle çizilen sınırlar bugün artık yok hükmünde. Sınırlarını savaşarak çizen ülkeler ise o sınırlarını korumak için ellerinden geleni yapacaklar. Potansiyel 3 cephe gözüküyor şu an.
-Kuzey Kore
-Suriye
-İran
Suriye'de zaten örtülü bir vekalet savaşı (proxy war) uzunca bir süredir devam ediyor. Kuzey Kore konusunda son dönemde ılımlı bazı açıklamalarla tansiyon düşürüldü. Ancak İran dananın kuyruğunun kopacağı yer olacaktır bana göre. Trump'ın her gün değiştirdiği yönetimine artık tam olarak şahinler hakim vaziyette. ABD ile adı hiç geçmeyen (sadece son dönemde gümrük oranları üzerinden dile getirilen) Çin arasında kopacak bu savaşta taraflar az buçuk belli gibi.
ABD-İsrail-İngiltere-Arap Ülkeleri VS Çin-Rusya-İran
Burada olası bir savaşın seyrini belirleyecek ülkeler Fransa, Almanya ve Türkiye olacak.
Fransa : Bu ülke yukarıda bahsettiğim üzere Orta Doğu'dan izole edilmiş oldu. Eskiden var olduğu sömürgeler üzerindeki etkisi her geçen gün sınırlandı. Sömürgeciliği öğrendikleri İngiltere uzun süre bu bölgeleri kontrol ederken, Fransa Orta Doğu'da başarılı olamayınca komple Kuzey Afrika üzerinden yürüttü emperyal yaklaşımını. Ancak bu bölgelerde de artık sömürecek pek bir şey kalmadı. Bunun önüne geçmek için Akdeniz İşbirliği Örgütü üzerinden bir girişimde bulunsalar da bölgedeki sorunlar, bu örgütün etkinliğini azalttı. Aslında başarılı olabilseler, Orta Doğu'ya sulanmalarını gerektirecek hiç bir şey kalmayacaktı. Olası bir savaş halinde ABD kanadında yer almaları durumunda bu bölgede etkin güç olamayacaklarını ve ancak yancı olacaklarını biliyorlar. Ancak tarihsel anlamda batı bloğuna mensuplar. Bu ikilemden nasıl çıkacaklarını zaman gösterecek.
Almanya : Avrupa'nın kötü çocuğu, iki dünya savaşı başlatan ve her ikisinden de mağlup olarak ayrılan bir ülke Almanya. Tüm enerjilerini teknik gelişme ve ticarete dayamış vaziyetteler. Bunları ön plana çıkartarak yıllarca suskun kaldılar ve ordu yatırımı yapmadılar. Trump sonrasında ABD ile çıkar çatışmaları yaşamaya başladıkları da aşikar. Öte yandan kendi coğrafyaları gereği batı bloğunun bir parçası konumundalar. Ancak NATO düsturu (USA in, Russia out, Germany down) gereği de hep izole tutuluyorlar. Kopacak bir savaş halinde 3. Reich denemesine girişmeyecekleri ortada. Ancak Orta Doğu pazarlığında masada olmak isterler mi? Muhakkak isteyeceklerdir. Bununla birlikte ABD, Almanların masada olmasını isteyecek mi?
Türkiye : Biz burada belki de en kritik ülke konumundayız. NATO'nun en büyük 2., bölgenin ise en büyük ordusunu herkes kendi tarafında görmek ister elbette. Çin olası bir savaş halinde Kore cephesinde mücadele edecektir. Bu bölgede Güney Kore ve ABD ile çarpışacaklar. Muhtemeldir ki Japonya'da bu cepheden savaşa müdahil olmak durumunda kalacaktır. O yüzden konsantrasyonlarını İran bölgesine yoğunlaştıramayacaklar. Rusya'nın İran'ı tek başına koruması o kadar kolay değil. Salt ateş gücü ile olmuyor bu işler. Asker de lazım aynı zamanda. Bu yüzden bizi yanlarına çekmek istediklerini düşünüyorum. Diğer yandan NATO'nun parçalanması ihtimali ABD tarafı için en olumsuz senaryo. Ancak ABD bizi hem karşı tarafa kaybetmek istemiyor, hem de kendi bölgesel planı doğrultusunda Türkiye'yi masaya oturtmak istemiyor. ABD'nin bu bölgede oluşturmak istediği yeni düzen Türkiye'nin ulusal çıkarlarına net şekilde aykırı. Türkiye tam sınırında açılacak bir cephede taraf olur mu? Bağlı olduğumuz anlaşmalar bizi buna doğal olarak ittirecektir. Ancak NATO, AB ve özellikle ABD'nin Türkiye'ye olan yaklaşımları bizim tarafımızı netleştirecek. Özellikle ABD bölgesel planlarında ısrarcı olursa bizim karşı cepheye geçmemiz kaçınılmaz son olarak duruyor. Öte yandan ABD'nin savaşı kazanmak adına son yıllarda tuttuğu yolu bırakması veya ertelemesi halinde doğal müttefikimiz konumundaki batı bloğunda saf tutmamız daha büyük olasılık olarak öne çıkıyor. 3. yol olan tarafsızlık konusu II. Dünya Savaşı'nda işlemişti. Gerçi savaşa girmeyerek de zarar gördüğümüz yönünde analizler olmasına karşın savaşmamak en güzel yol. Ancak olası III. Dünya Savaşı tam olarak dibimizde yaşanacağı için bizim 3 maymunu oynama şansımız pek mümkün gözükmüyor. Biz "Girmiyoruz bu savaşa." desek bile, Türkiye'yi savaşa çekmek için tarafların birisinden gemilerin adını değiştirip, karşı tarafa bomba atmak gibi bir hamle gelir mi? Neden olmasın.
Dünya istim üstünde. Karanlık bir dönemden geçiyoruz. Umarım tünelin ucunda bir ışık görebiliriz. Sonumuz hayrolsun.